Doğrularımızı Bayrak Yapmalı mıyız?
Bir çoğumuz doğrularımızı bayrak yapıp, sallarız. Ancak bir zaman gelir ki salladığımız bayrağı aşağı indirmemiz gerekebilir. Blok yazarı, içerik yazarı hatta bütün yazarlar için kullanılan bir tabir var. Buna “yazar körlüğü” deniyor. Yazar, yazısındaki kelimelerin anlam düşüklüğünü ve yazım hatalarını göremiyor. Oysa hazırladığı yazıyı defalarca okumuştur. Yazısında bir iki hatayı sonradan görse de göremediği hataları da oluyor.
Yazar körlüğünün ilacı editördür. Editörler hata bulmak odaklı çalıştıkları ve genelde yazarın nerelerde hata yaptığıyla ilgili tecrübesi de vardır. Bu nedenle hata bulup düzeltmek editör için zor olmaz.
Bunun yanında hayatımıza yapışıp kalmış bir söz daha var. İnsanı çaresiz bırakan “Tuz kokarsa” sözü bizi derinden yaralar. Son çare ya da tek doğru dediğimiz şeyin yanlış olduğunu geç ama çok geç anlarsak ne olur? Zira artık hatalı davranışımızdan geri dönüş yoktur. Köprüden son çıkışı da kaçırdığımız için yolun bitimine kadar gitmek zorundayız. Ama bazen girdiğimiz yol bitmez, ta ki kıyamete kadar. Çünkü o kimse yanlışında ısrar ettiği için gökteki tövbe kapısı artık kapalıdır. Bundan sonra ne serzeniş, ne yakarış ve de umut beyhudedir.
Bazen çözüm diye sarıldığımız veya “Bu çözüm” diye bel bağladığımız yanlışlar olabiliyor. Yani tuz kokmuşsa ve biz de bunu bilmeden ondan medet bekliyorsak ne olur?
Ülkemizde Birçok STK Bulunuyor
Ülkemizde birçok STK çerçevesinde faaliyet gösteren kuruluşlar var. Kimisinin faaliyet alanı sosyal durumu zayıf kimselere maddi destek sağlamaktır. Kimisi kanserli hasalara, kimisi sokak hayvanlarının yemesine, barınmasına kendini adıyor. Gerek bireysel, gerek dernek altında sosyal yardımların yerine ulaşması için çalışıyor. Elbette sosyal yardım denildiğinde konu oldukça geniştir. Bir çoğumuz doğrularımızı bayrak yaparak durmadan sallarız.
Bunun yanında inandığı dinin öğrenilip, yaşanması için canla başla çalışan kimseler de vardır. Kendini bu yola adayıp, maddi menfaat ve kariyer yapmak yerine dinin ihyası için çaba sarf eder. Tabiri caizse elini taşın altına koymak yerine, bütün vücudunu, hayatını taşın altına koyar. Bu adet Peygamber efendimizden ümmetine kalan bir hediyedir. Nasıl ki Peygamber Efendimiz Eshab-ı Suffa ismini verdiği ilim adaylarını bir araya topladı. Onlara kalacak yer, yedirecek yemek buldu. Eshab-ı Suffa ilim yoluna kendilerini adanmış kimselerdi. Bunlar denî dünya için çalışıp para kazanmadı. Eshab-ı Kiram hazerâtı onlara maddi destek oldu, geçimlerini sağdı. Zira dinin yayılıp yaşaması için ilim erbabına ihtiyaç vardı. Bunun yanında dünya menfaati ve para sevgisinin bulaştığı kalp ile bu meşakkatli ilim yolunda yürünemezdi. Elbette kim kendini neye adarsa ancak onda başarılı olurdu.
Tarih tekerrürden ibarettir deniyor. İbret alınmadığı için tarih de sürekli tekrar ediyor. Her ne kadar oynanan oyun ve sahnedeki dekor değişse de kısır döngü nâ mütenâhi devam etti ve devam edecektir.
Sırtına Yük Almadan, Ahkam Kesmek Ne Kadar Doğru
Doğrularımızı bayrak yaptığımızda sorunlar çözülmüyor ancak odaklanmış oluyoruz. Rahat koltuğunda oturarak çayını yudumlayan kimse; din yolunda çalışanları pek anlamaz. Veya bir insanın zengin olup rahat yaşaması için çalışması yerine boğaz tokluğuna meşakkat çekmesini de anlayamaz.
Sen doğru yolunda dosdoğru yürüsen de o yürüdüğün yolu yamuk görür. Sen çabanda canını dişine taksan da o hep farklı bir sebep arar. Zira bir kimsenin neden bu fedakârlığı yaptığını anlayamaz. Sen doğrularını bayrak yapıp ileri gitmek istersin. Ancak bunu yanlış anlayanlar da olur. Elbette bütün bunlar kapasite, eğitim, gelenek ve anlayışla ilgili bir durumdur. Anlamasını beklemek belki abartılı olur. Ancak gözün gördüğü, kulağın duyduğu doğruları bir kenara iterek; kavak ağacına balığın nasıl çıktığını anlamaya çalışmak da haddi aşmaktır. Fakat bu kimse insaf terazisinin kefesine doğru malzemeyi ve doğru okkayı koyup tartmak zorundadır. Zan ile hüküm verip, tahminle yorum yapmak, bir kimseyi ileride çok üzebilir. Zira zannın çoğu da azı da haramdır.
Birçoğumuz bir şekilde STK çerçevesinde bir yerlerle muhatap olup, maddi yardımlarını onun vasıtası ile ilgili yere ulaştırmak ister. Ancak bel bağladığımız kurum veya kuruluşlar her zaman ihtiyacımıza cevap veremeyebiliyor. Bu durum da niyetlendiğimiz hayrı hasenatı ötelemenin veya bundan vazgeçmenin anlamı olmaz. Zira birinin yetersiz kaldığı yerde diğerleri önde olabiliyor. Sorunumuza çözüm olacak, gerekli hayrı gerektiği şekilde, gereken yere iletebilecek varken bundan yüz çevirmek ne hazindir.
Hayrı Murad Eden Bir Kimse Çözüm Bulur
Asgari ücretli çalışan kimse maddi durumu iyi olmadığı için yıllardır kurban kesemez. Kurban bayramında, kurban kesme vaktine dört, beş saat kaldığında işyerinden biriken mesai ücretini alır. Bu kimse doğrularımızı bayrak yapmalıyız sözüne inanmıştır. Buna istinaden kurban vakti geçmeden kurban kestirmek ister. Arkadaşını arar ve resmi kurumlar üzerinden kurbanını kestirmek ister. Lakin zaman kısıtlı olduğu için talepler kapalıdır ve isteğini o yerden yerine getiremez. Bu kimse nafakasını elindeki pas pası sallayarak kazanan, ilkokulu dahi okuyamamış biridir. İçindeki kurban kestirmek arzusu onu başka çözüme yöneltir. Aradığı arkadaşıyla aynı işyerinde çalışan diğer arkadaşını da arar. Bu kimse STK çerçevesinde yurt içi ve yurt dışı irtibatı olduğu için, arkadaşının kurban kestirme talebini beş dakika içinde çözer. Aradan yarım saat geçtiğinde Kurbanın kesildiği mesajı ilgili kişiye gelir.
Bunun yanında resmi kurumların web sitesi üzerinden nafile kurban da kestirilebiliyor. Bazı kimseler vardır ki STK olarak hizmet eden özel kuruluşlara itibar etmez. Ancak kendi doğrularıyla hareket eder ve onun gözünde tek doğru kendi görüşüdür. Bu düşüncedeki kimseden arkadaşı nafile kurban kestirmesi için destek teknik destek ister. Zira web üzerinden işlem yapmaya pek aşinalığı yoktur. Kuralcı arkadaşı üç dört resmi kurumun web sitesinde kurban bağışı için seçenek arar. Ancak resmi kurumların hali hazırda organizasyonu olmadığı için kurban bağışı yapamaz. Bu nedenle arkadaşının hayır isteğini erteletir. Oysa aynı işyerinde uzun yıllardır beraber çalıştığı arkadaşının bu konuda çevresi vardır. Ayrıca kurban bayramında son anda kurban kesmek isteyen ortak arkadaşına yardımcı olduğunu da biliyordur.
Beraber çalışan iki arkadaşın ikisi de dürüsttür. Yıllardır birlikte çalıştıkları için bir birlerini çok iyi tanırlar. İş yerindeki birçok sıkıntı ve zorluğu bir birlerine destek olarak atlatırlar. Ancak biri gönül verdiği STK kurumundaki hayır çalışmalarına destek olurken, diğerinin bu konuya bakışı farklıdır. Bu nedenle yıllardır beraber çalıştığı, dostluğuna güvendiği arkadaşından nafile kurbanın kesilmesi için yardım istemez. Oysa bu kimse tahsilli ve aklı başında bir kimsedir.
Bazen Hatalı Olabileceğimiz Düşünmemiz Gerekir
Doğrularımızı bayrak yapıyoruz ancak bazen bunun yanlış olabileceğini hiç düşünmüyoruz. Kimi zaman bayrak yaptığımız doğruları, bazı durumlarda sessizce bayrağı indirip rafa koyuyoruz. Bazen yaptığımız davranışın yanlış veya yorumumuzun hatalı olduğunu görebiliyoruz. Veya kabullenmese de o davranışımızdan sessizce vaz geçebiliyoruz. Oysa sessiz sedasız vaz geçtiğimiz konuyu önceleri bayrak yapmış fütursuzca sallamıştık. Demek ki bazı şeyler istemesek de zamanla değişebiliyor. Bu hatalarımızdan dolayı acıyı iliklerimize kadar hissediyor, acı zehri yudumlayarak içebiliyoruz.
Paralı eğitim konusunda bazılarının takıntısı vardır. Yani bir kimsenin çocuğunu özel üniversiteye göndermesini şiddetle eleştiren birini düşünelim. Bunu kendine bayrak yapmıştır ve bu bayrağın hilafına davrananı sert dille eleştirir. Elbette eleştirisinde karşısındaki kişinin sosyal konumuna göre davranır. Kimisiyle samimidir yerden yere vurur. Kimisiyle mesafelidir sadece lafı dokundurur geçer. Bu kişinin bayrağını sallayabilmesi için aynı zamanda davasını savunması da gerekecektir. Zira onun düşüncesine göre üniversiteye gidecek bir kimse çalışıp devlet üniversitesini kazanmalıdır. Yoksa neymiş o paralı üniversite, zinhar buna karşıyım! Söylemini sık sık tekrarlar.
Ne yazık ki durdurmak istesek de zaman akar gider. Tohumlar filizlenip, fidanlar büyüdüğünde bazen rüzgârın estiği yönün tersine doğru fidanlar sallanabiliyor. Maddi imkânı olduğu için ve evdeki baskı yüzünden çocuğunu karşı olduğu özel üniversiteye gönderiyor. Ama gökten indirmediği bu beyaz bayrağını artık sallayamaz. O da sessizce o bayrağını indirir, katlar ve raftaki diğer doğruların yanına koyar. Kara tahtadaki birçok doğrudan bir tanesini daha siler. O doğru artık kara tahtada yoktur. Her ne kadar doğrularımızı bayrak yaptığımızda sorunları çözeceğimizi zannetsek de bazen sorunları çözemiyoruz.
Gel gelelim yaptığı meslek zordur ve bütün zamanını alır. Koltuğuna yaslanıp işini düşünmeden; saatlerce oturmak ister ama oturamaz. Ya da aracına binerek gitmek istediği yere istediği zaman gidemez. Zira mesleğinde zaman çok önemlidir.
İstemediğimiz Bir Şeyi Bazen Yapabiliyoruz
Bütün bunlara istinaden çocuğunun kendi mesleğini yapmasını da istemez. Her fırsatta bu mesleğin kesinlikle yapılmayacağın söyler. Derler ya “Zaman en iyi mürebbidir”. Yani terbiye edicidir. Çocuğu yetişir ve okul bitirdiği halde meslek sahibi olamaz; çalışması için yanına alır. Onu da kendi mesleğinde yetiştirmeye başlar. Artık tuz kokmuştur. Ağızdan çıkan söz, elle toplanıp kapalı bir kaba konur ve o da raftaki diğer doğruların yanında yerini alır. Elbette insanın sınavı biter mi? Bitmez. Söylediğimiz sözün arkasında durmamız gerekir ama bu her zaman mümkün olmaz. Yani doğrularımızı bazen paketleyip, ortalıktan kaldırabiliyoruz.
Aynı kimsenin bir takıntısı daha vardır. Bir kimse spor yapacaksa masrafsız yapmalıdır. Mümkün olursa ücretsiz şekilde belediyenin imkânlarını kullanmalıdır. Bir kimsenin çocuğunu spor yapması paralı yerlere göndermesi yanlıştır. İllaki spor yapacaksa parkta, bahçede de sporunu yapmalıdır. Bu düşünce ve söyleme sahip bir kimsenin, ilk ilkokula giden çocuğunu spor kulübüne yazdırıp para ödemesi acaba nasıl bir duygu, bilemiyorum. Bu duyguyu herkesin tatması mümkün değil. Birileri bazı şeylere kökten karşıdır ve tavrını değiştirmez. Ancak birileri kökten karşı olsa da rüzgârın yönüne göre zaman zaman sallanabiliyor.
Ketum Tavrımızdan Bazen Dönebiliriz
Özellikle yaz tatili yapacakları yönlendirmek için zaman zaman medyada reklamlar çıkar. Elbette tatil paket fiyatları orta direk için oldukça yüksektir. Geçimini kıt kanaat sağlayan kimseler için tatil paketleri oldukça külfetli gelir. Bunun yanında bu şekildeki tatile maddi gücü yetse de o kimse bu çeşit tatile karşıdır. Tatil yapacak kimsenin ailesiyle köyüne gitmesi gerektiğini savunur. Zira kökünden kopmuş bir toplumda sağlıklı olmayacağını savunur. Bu nedenle tatil beldelerinde tatil yapmayı kerih görür ve reddeder.
Elbette rüzgâr bazen lodostan eser, bazen de keşişlemeden. Kimi rüzgâr ılıktır içimizi ısıtır, kimi rüzgâr serindir içimizi ürpertir. Nitekim bir kimsenin tatilini kucak dolusu para dökerek tatil beldesinde yapmasına karşı kimse; şimdi tatil için hazırlık yapıyor. Arkadaş grubuyla yaptığı organizasyonla Akdeniz sahilinde, hatırı sayılır bir bedel ödeyerek ailecek bir hafta tatil yapacak.
Doğrular, doğru olarak kalabilir ancak bazen de bir doğru yanlışa dönebilir. Bizim doğrumuz bir zaman sonra bizim yanlışımız da olabilir. Oysa bazen doğrumuzu, doğru olarak kalsa da biz onu özgür bırakabiliriz. Netice itibarıyla taktığımız at gözlüğünü çıkarıp etrafımıza bazen bakmamız da gerekiyor. Bazı konularda hatalı da olabiliriz. Bu normaldir, ancak hatamızda ısrarcı olursak bu normal değildir.