Sağlık Sistemimiz Daha Düzgün Olabilir mi?
Sağlık sistemimiz duyumlarımıza göre birçok ülkeden ileridedir. Elbette aldığımız sağlık hizmeti yeterli ve verimli değildir. Ama en azından ilgili bakanlık, hastaları şimdilik görmezden gelmiyor. Ancak sistem bu şekilde devam edip, radikal tedbir ve iyileştirmeler olmazsa çökecek gibi duruyor. Sağlık hizmeti verilemez hale gelindiğinde fakir halk için; artık tuz da kokmuş, deniz de bitmiştir.
Şu anda sağlanan sağlık hizmeti ülkemizde dipsiz kuyu gibidir. Yapılan yolsuzluklar, israf edilen ilaçlar, sağlıklı işlemeyen sağlık sistemimiz vardır. Bu kötü gidişatı iyileştirmek yönünde de sağlık sistemimiz için ciddi tedbirler alınmalıdır. Ne yazık ki sayıları sürekli artan şehir hastaneleri dertlere derman olmak yerine, devlet kesesine ciddi şekilde zarar vermeye başladı. Bunun yanında halkımızın sağlık hizmeti alması, olmazsa olmazlardandır. Fakir halkın parası yoktur. Bu haliyle özel sağlık hizmeti alması maliyetli olacağı için imkânsıza yakın kadar zordur.
Ulaşım Sorunu ve Sağlık Hizmeti Ayrılmaz İkilidir
Cumartesi günü, yirmi günlük bebeği; burun tıkanıklığı ve karın şişliğinden dolayı doktora götürmek istedik. Yakınımızda bulunan özel hastane, yolsuzluk yapıldığından dolayı Sağlık Bakanlığı tarafından kapatıldı. Yeterli hastane olmayan belde için sağlık sistemimiz bir kalesini daha kaybetti. Bu yüzden buraya gidemedik. Yakın çevrede de özel hastane olmadığı için en yakın devlet hastanesine gittik. Elbette gittik derken o kadar kolay olmadık.
Elbette yolsuzluk veya suiistimali hoş göremeyiz. Her ne kadar hastane, özel sermayenin yatırımı da olsa ciddi şekilde servetle kuruluyor. Bunun yanında; özellikle de halkın ihtiyaç duyduğu elzem bir hizmeti veriyor. Buna rağmen bir hastanenin kapısını kilit vurulmasını hoş göremeyiz. Gayri faal bir özel yatırıma bile kayyum atanıp, kapatılmazken, bir hastanenin kapatılması, toplum için ciddi bir kayıptır. Devletin böyle bir tesisi kapatması yerine, işleri yoluna koyup, işletilmesini sağlamasını beklerdik. Devasa hastaneler kurup, işletmeye aday bir yapının, cüce bir mevcudu elinde tutamayıp, kapatması vatandaş için hiç de iyi olmadı.
Bebek küçük olduğu için taksiyle gitmek istedik. Cumartesi ana cadde üzerinde bir saate yakın boş taksi bekledik. Yoldan geçenlerin birçoğu dolu olduğu için yolcu alamıyordu. Boş olanlara da her ne kadar el atsan da duran olmadı. Bekleme esnasında uygulama üzerinden bahşiş seçenekli taksi aramamıza rağmen oradan da sonuç alamadık. En nihayetinde sağlıklı olmasa da Tramvay ile belli yere gidip, oradan yürüyerek gitmek zorunda kaldık.
Havanın soğuk olmasına rağmen mecburen bu yolu seçtik. Tramvay durağında on beş dakika kadar bekledik ve tramvay geldi. Oldukça yolcu inmesine rağmen, yeni yolcuların binmesi ile araç silme doldu. Bu kalabalığın içinde yirmi günlük bebekle araca binmek hiç de sağlıklı değildi. İneceğimiz durağa gelerek, yürüyerek hastaneye gittik. Bu arada bebeğin ağlaması ve huzursuzluğu da cabasıydı.
Hastanın Çokluğu ve Hastanenin Yetersizliği Üzücüdür
Devlet hastanesinden sıra numarası alarak beklemeye başladık. Koridor ağlayan, inleyen hasta çocuklarla doluydu. Bekleme koltukları dolu olduğu için yere oturmuş hasta yakınları da sırasını bekliyordu.
Hasta bebek olduğu için muayenede öncelik hakkımız vardı ve bunu kullanmak istedik. Normalde muayene odasının girişinde bulunan ekran, içeri girecek hastaların ismini yazıp, sesli olarak da anons ediyordu. Ancak sistem arızalı olduğu için, kapıyı tıklatan hastalar içeri giriyordu. Biz de aynısını yaparak, muayene odasına girdik. İçerisi oldukça kalabalıktı.
Oda yaklaşık 25 m² büyüklüğündeydi. İçeride dört doktor vardı. Her doktorun önünde bir hasta ve sırada bekleyen yedi hasta yakını odayı doldurmuştu. Ne garip ki yeni doğmuş bebek ve on beş yaşındaki kız çocuğu aynı yerde, aynı doktoru bekliyordu.
Hijyen ve Hasta Mahrumiyeti ve Muayene
Bu küçük odanın dizaynı; bir muayene yatağının arkasında iki genç bayan doktor vardı. Muayene yatağının yarısını biri diğer yarısını da diğer doktor kullanıyordu. Doktorlar elindeki kağıda bir şeyler yazarken adeta cambazlık yapıyorlardı. Doktor için daracık alanda top çevirmek oldukça zordu.
Kapının karşısında da bir hasta yatağı vardı. Arkasında duran doktorun yaşı otuz beşi geçmiş, tecrübeli biri olduğu belliydi. Onun çalışma ortamı biraz daha rahattı. Hemen onun yanında da bir bayan doktor vardı. Ancak onun önünde hasta yatağı yoktu. O ise çalışma masasında, gelen hastaları muayene ediyordu. Ama yazı yazarken diğerlerine göre oldukça rahattı.
Bizim nasibimize tecrübeli doktor değil de, yarım hasta yatağı kullanan genç doktor düştü. Getirme sebebimizi sordu. Hasta hikâyesi doktor için önemli olduğundan dolayı, iki gün önceki hadiseyi de doktora söyleme gereği duydum.
İki gün önce; çocuk sürekli ağlayınca acilen ulaşımı daha kolay başka devlet hastanesine götürmüştük. Gece geç saatte gittiğimiz için çok fazla hasta yoktu. Numara alarak sıraya girdik ve kısa zamanda sıramız geldi. Çok kalabalık olmadığı için öncelik hakkımızı kullanma gereği görmedik. Doktor bebeği elle muayene etmedi. Sadece şikayetini ve neden getirdiğimizi sordu. Nefes alıp vermesindeki sorundan dolayı getirdiğimizi söyledik. Elini dahi sürmeden röntgen özelliği bulunan gözleriyle bebeği taradı. Bir ilaç yazacağını eğer geçmezse “Doktora ciğerlerini dinletin!” dedi. Bir an kendimden şüphe ettim. Biz doktora değil de yanlış bir yere mi geldik. Hastanedeyiz ve bebeğin ciğerlerini dinletmek için doktor götürmemizi doktor bize tavsiye ediyordu. Elbette buna işin latife tarafı diyebiliriz. Muhtemelen bebek ve çocuk doktoru kendi içinde branşa ayrılıyordur. Ancak yılların köklü devlet hastanesinde bebek doktorunun bulunmaması esef verici değil mi?
Muayene eden doktora, doktorun ciğerlerini dinletin dediğini söyleyince, bir an duraksadı. Bebekten elini çekerek, tuhaf şekilde yüzüme baktı. Sonra odadaki tecrübeli doktora kendi dilinde bir şeyler sorarak, muayeneye devam etti.
Doktor Muayenesi ve Tedavi Aşaması Ne Kadar Sağlıklı?
Bir şeyler yazarak koridorda bulunan sağlık görevlisine yönlendirdi. Koridordaki masada alet edevatı bulunan sağlık görevlisinin yanına gittik. Olay o kadar olağan hale gelmişti ki sağlık görevlisi kalabalığın ortasında gelen hastaların ateşini, kandaki oksijenin ölçüyordu. Bebeklerin burunlarına şırıngayla serum sıkıp, hasta yakının yardımıyla gerekeni yapmaya çalışıyordu. Arada da cep telefonuyla sörf yapmayı ihmal etmiyordu. Hijyen gibi kavramın oraya girmesi yasaktı. Bebeğin burnunu sıkılan serum masaya koyup, gelen ateşli hastanın ateşini ölçüyordu. Bulaşıcı hastalık var mı? Yok mu? Sorgulaması elbette yapılmıyordu.
Doktorda işimiz bitti aynı yolla eve döndük. Dönüşte de ne taksi bulabildik, ne de boş tramvay. Umut fakirin ekmeği dedikleri gibi biz de hep umut ediyoruz. Vatandaşın hiçbir şeyden ne umudu ne ümide var. Ancak en azından sağlık hizmetlerini kesintisiz alabilirseler o yeter. Zira sağlık hizmeti özel sektörde oldukça yüksek ve altından kalkılacak gibi değil. Hele hele asgari ücretli birinin veya vasat bir emeklinin kaldırabileceği bir yük değildir. Çözüm gibi sunulan şehir hastanelerini devlete maliyeti, devlet hastanelerine göre kat be kat fazladır. Sağlık arayan vatandaş, lüks bir ortam veya büyük bir yapı istemiyor. Mütevazı halkımız, güler yüzlü doktor ve hastalığıyla ilgilenilip, kısa sürede tedavi olmak istiyor. Günlerce, aylarca muayene sırası bulmaya çalışmak veya tahliller için günlerce beklemek istemiyor.
Istırap içinde acı çeken doksanını devirmiş hastanın, yirmi gün sonrasına randevu alabilmesi ve muayeneden bir gün önce “Doktorunuzun işi çıktığı için randevunuz iptal edilmiştir, MHRS üzerinden tekrar randevu alabilirsiniz!” denmesi kadar insana üzüntü veren bir durum var mıdır?