İnsan Eti Ağırdır
İnsan eti ağırdır sözünü pek çoğumuz duymuşuzdur. Şöyle bir kulak kabartıp geçiştiririz. Ta ki başımıza geldiğinde; bu kutlu sözü tefekkür ederiz. Elbette her zorluğun bir kolaylığı da vardır. Ancak birlik ve beraberlik olunduğunda sorunları çözebiliriz. Daha doğrusu yıpranmadan, yıpratmadan badireyi atlatabiliriz. Gel gör ki bu söylediğimiz, her zaman söylendiği kadar kolay olmuyor.
Ailede, daha doğrusu geleneksel aile düzenimizde evdeki yaşlı kişi ailenin neredeyse tek sorunu oluyor. O sorun çözüldüğünde evdeki düzen ya da dünyanın düzeni hatta kâinatın düzeni dahi güzelleşecektir. Abartıyoruz sanmayın. Kek olsaydı kabartmak için abartırdık, ama kek değil; mevzumuz yaşlı ve aciz insan.
Yaşlı Kimseler Acizdir, Her Zaman Zordadır
İnsan eti ağırdır derken muhtemelen bir çoğumuz bu konuda tecrübelidir. Seksen beş yaşındaki kadında yavaş yavaş hastalıklar çıkmaya başlıyor. Alzheimer başlangıcı, yaşlı kadının hayat dengesini bozuyor. Bunun yanında aniden ortaya çıkan grip salgınıyla kadın komalık oluyor. Yoğun bakıma kaldırılan kadın oldukça hastadır. Yaşlı kadın canıyla uğraşırken elbette geride kalan dört evladı da düşünmeye başlıyor. Zira hastanede yoğun bakımda kalıp, çıkan genç veya yaşlı bir kimseye özel bakım gerekir. Elbette maddi durumları vasat olduğu için özel bakıcı tutmaları veya özel bakım evine vermeleri mümkün değildir.
Durum buyken, kadının; atmış yaşına gelse de ailesinin geçimini sağlamak için sabahın altısında evden çıkıp, akşamın sekizinde evine gelen büyük oğlu emekli olmasına rağmen hâlâ çalışıyor. Bunun yanında diğer oğlunun durumu da farklı değildir. Biraz daha küçük yaştaki kız kardeşleri de evlidir ve ailesiyle geçimini zorlukla sağlıyor. Bu ailenin de maddi durumları pekiyi değildir. Gel gelelim en küçük kız kardeşleri de duldur. Ancak emekli maaşı biraz yüksektir. Ayrıca sorumlu olduğu yani evde bakımını üstlendiği küçük veya büyük kimsesi yoktur. Yani hasta bakmak için daha doğrusu annesine bakmak için zaman ve zemin olarak en uygunlarıdır.
Ancak sorumluluk almak istemediği daha doğrusu şu kısacık ömründe rahat etmek istediği için buna pek yanaşmaz. Anneleri sağlıklıyken dönüşümlü olarak sırayla çocuklarında kalıyordu. Yaşlı kadın rahat etmese de bir şekilde hayatını idame ettiriyordu. Zira her kim olursa olsun “Burası benim” diyemediği yerde kendini misafir gibi hissedip, huzur bulamaz. Bu bakımdan bakımını üstlendiğimiz yaşlı kimse için insan eti ağırdır sözünü söyleriz.
Sevinmemiz Gerektiğinde Bazen Düşünüyoruz
Gel gelelim anneleri iyileşip, hastaneden çıktığında ne olacak? Zannetmeyin birini yermek veya töhmet altında bırakmak gibi bir niyetimiz yok. Hayatın acı gerçekleri, insanı bazen çaresiz bırakabiliyor. İşte böyle durumlarda fedakârlık yapabilen bir kimsenin elde edeceği sevabı bir tahayyül edin.
Kocası altı ay önce vefat eden yaşlı kadın bir odalı evinde yalnızdır. Kadının ağaç kovuğundan çıktığını sanmayın. Zira dört tane çocuğu var ve hepsi evlidir. Bununla beraber torun torba sahibi kadının çocuklarının maddi durumları da yerindedir. Üçünün yazlık veya sayfiye evleri olduğu halde birinin kirada evi vardır. Yanı maddi olarak muhtaçlıkları yoktur. Dört çocuğu ve bir sürü torunun içinde bir insanın duvarla konuşması nasıl bir duygu. Elbette bunu bilemeyiz. Ancak eşekten düşende olduğu gibi yalnız yaşayan birine sormamız gerekir. Zira maddi durumumuz iyi ve bedenen de sağlıklıysak bu zor soruya çalışmadan cevap veremeyiz. Ya kopya çekeriz, ya da sınavdan kaçarız.
Bize Zor Gelen Başkasına Daha Da Zor Gelebilir
İnsan eti ağırdır sözünü doğu ve batı toplumu diye sınıflandırabiliriz. Şafi mezhebi mensuplarının dini yaşamaları Hanefi mezhebine mensup kimselere göre biraz daha zordur. Zira iki emir vaaz edilen ayetlerde, iki emri de şartsız yapması gerekir. Eğer ayetteki emrin birini yapıp diğerini yapmazsanız, yaptığınızın da bir değeri yoktur. Zira yok hükmündedir. Meselâ namaz ve zekât aynı ayette geçiyorsa Şafi mensubu bir kimse namaz kılmaz ama zekât verirse zekâtı kabul olmuyor. Buna karşılık namaz kılıp, zekât vermiyorsa namazı da kabul olmuyor. Ben âlim veya fıkıh üstadı değilim ama Şâfi âlimlerin hüküm böyle.
Buna istinaden annenize öf bile demeyin ayetini hepimiz bilir ve söyleriz. Düşünün öf bile demenin yasak olduğu halde anneye gereken hürmet gösterilmezse ne olur. Bizi yaratanın emri karşısında insan eti ağırdır sözünün bir değeri kalmamalıdır. Doğulu vatandaşlarımızda anne, babaya hürmet batıdan kat kat fazladır. Dedesi koltukta oturduğunda, edepsizlik olmasında diye torunları koltukta boş yer olduğu halde yerde oturduklarını çok defalar görmüşümdür.
Buna karşılık takma dişi bulunan dedesi sofraya oturduğunda yemek yerken iğrendiği için sofradan kalkan batılı torun da çok gördüm. Hatta yaşlı biri ki bu anne babası dahi olsa aynı sofraya oturmaktan imtina eden kimseleri de gördüm. Elleri buruşmuş yaşlı kadının yaptığı yemeği yemekten tiksindiği için, kendine özel yemek yapan gelin de gördüm veya duydum. Netice itibarıyla insanların davranışları o kadar farklı ve garip ki bunu ne anlayabiliriz, ne de çözebiliriz.
Hepimiz Bir Zamanlar Çocuktuk
Sonuçta insan doğuyor, büyüyor ve yaşlanıyor. En nihayetinde de mutlu sona ulaşıyor. Ancak bu son aşamaya gelene kadar kimi yaşlıların çekecek çilesi vardır. Yaşlı kimselerin her ne kadar fevri ve yanlış tavırları olsa da gençler olarak buna katlanmalıyız. Bir çocuğu düşünün. Büyüme aşamasında ne merhalelerden geçiyor. Ebeveyni her ne olursa olsun bütün zorluklara katlanıyor ve çocuk büyüyor. Oysa yaşlı kimselerim böyle bir şansı yok. Gün geçtikçe acizlikleri artıyor ve daha çok bakıma ihtiyaç duyuyor. Böyle bir durumda insan eti ağırdır sözünü yakından müşahede ediyoruz. İşte iyi insan, fedakâr insan ve sabırlı insan ancak bu zamanda kendini gösterebiliyor. Acizlik zordur hele hele kalabalık içinde yalnız kalmak; tonlarca yükü taşımak kadar zordur.
İki taraflı bazı hadiselerde haklı veya haksız taraf yoktur. Yani tavuk ve yumurta sorunsalı gibi kıyamete kadar sorulup cevabı verilemeyecek durumlarda vardır. Bazı davranışları oluruna bırakmak daha doğrudur. Hâkim koltuğuna oturup yargılamak ve sonra mahkûm etmek doğru değildir. Bir düşünelim annesi yanında kalan evli ve çocuklu bir ailedeki yaşanacak sorunları. Bu ister erkeğin annesi olsun, isterse kadının annesi olsun. Sonuçta birinin annesidir ve evladı annesinin rahat ve huzurlu olmasını temin etmekle yükümlüdür. Elbette birinin rahat ve huzurunu sağlamak için diğerlerinin de hakkını gözetmek gerekiyor. Zira iki tarafta, iki kefeli terazi gibidir. Bir tarafına ağırlık verdiğinde terazinin ayarı bozulur ve terazi vazifesini yapamaz.
Zor Soruları Bana Sorma
Sonuç olarak bazı sorunların çözümü ne alt alta toplamakla çözülür, ne de çarpıp, bölmekle. Ancak ve ancak insaf ve izan elbisesini giyeriz. Sonrasında iki tarafın hakkını gözetmeliyiz. Son olarak da üzerimize düşen vazife ve sorumluluğu yüksünmeden yapabilmeliyiz. Yoksa birçoğumuzun yaptığı gibi sorumluluktan kaçarak veya sorumluluğu başkasına atarak yapamayız.