Ağırdan başlayan yağmur, hızını iyice attırdı. Sokaktaki insanlar yürüme tempolarını hızlandırarak yağmurda ıslanmamaya çalışıyordu. Bunun yanında bir yere yetişme telaşesi olmayanlar, binaların saçağına sığınarak, yağmurun dinmesini bekliyordu.

Yağmurda

Bu hengâmeye karşılık, caddenin ortasında hiçbir şeyi umursamadan; ağır adımlarla yürüyen adam, yağmura rağmen sakinliğini bozmuyordu. Yağmur hızını arttırmasıyla yerde su birikintileri oluşmaya başlıyordu. Fakat orta yaşını çoktan geçmiş adam, yağmura karşı kendini korumuyordu. Her ne kadar araç yolundan gitse de yoldan araçlar geçmiyordu. Zira sokağın başında uzun süredir tamamlanamayan yol tamiratı vardı. Bu yüzden araçlar çok mecbur olmadıkça bu yola girmezdi. Sürücüler araçlarının bozuk yoldan zarar görmesini istemezdi.

Dostluklar ve Aile Her Şeyimizdir

Sokağın ortasında, yağmurda yürüyen yolcu da bu durumu biliyordu. Bu yüzden de sokakta aheste aheste yürüyor, hiç bir şeye aldırmıyordu. Yağmurdan sırılsıklam olmuş adam bir an duraksadı. Bir süre bulunduğu yerde; yere bakarak hareketsiz kaldı. Sonra kafasını sağ çevirerek evin birinci katındaki pencereye baktı. Evin penceresinde perde vardı. Ya evde kimse yoktu, perdeleri bu yüzden kapalıydı. Ya da hane sahibi aydınlığı sevmiyordu.

Birkaç dakika pencereye bakan adam, tekrar yere baktı. Sanki bir yerden işaret bekliyordu. Ya da tekrar yürümek için gücünü topluyordu. Yağmurun altında, ıslanmadık yeri kalmayan adam da hâlâ hiçbir telaşe yoktu.

Yalnız Adam

Belli ki adam yalnız yaşıyor veya merak edeni de yoktu. Haddi zatında onunda kimseyi merak ettiği de yoktu. İnsanları bir ailesi vardır, zira ağaç kovuğundan çıkmaz. Az veya çok ailesi, akrabası, hısımı veya bir tanıyanı vardır. Bir kimse tökezleyip düştüğü zaman en başta ailesi elinden tutup kaldırır. Ailesi yoksa yakın akrabaları veya dost bildiği arkadaşları. Zannetmeyin ki bir kimsenin çok dostu olur. Dostların sayısını toplasanız bir elin beş parmağını zor geçer. Zira dostluk zordur, dostlar fedakâr olur. Dost dediğin cefakâr olur.

Yağmurda duran adam birinci kattaki evin penceresine tekrar baktı. Ancak ne perdeyi açan oldu, ne de perdenin arkasında bir gölge belirdi. Tekrar yavaş adımlarla su birikintilerinin olduğu sokakta yürümeye başladı. Fütursuzca yürüyordu, hayata küsmüş, kendine küsmüş her şeye küskünlüğü halinden anlaşılıyordu. Onu tanıyanlar uzaktan ona bakarak, yanındaki arkadaşına bir şeyler mırıldanıyordu. Arada bir kafalarını iki yana sallayıp, bunu hak etmediğini ima ediyorlardı.

Maddi Varlık ve Yokluk Kardeştir

Kısa zamana öncesine kadar, iyi giyimli ve lüks arabasıyla gezen bu adam, şimdi sokak ahalisinden biridir. Bütün maddi varlığını kaybettiği gibi en yakını, eşi de terk edip gitmişti. Hem de kadın engelli çocuğunu; ruhen çökmüş eşine bırakarak gitmiştir. Aile olmak kolaydır ama aileyi ayakta tutmak o kadar kolay değildir. Gün gelir aç kalıp aç yatarsın. Gün gelir lüks otelde tatil yapar, bol bol alış veriş yaparsın.

İyi günüyle, kötü günüyle birlikte olunduğunda, aile birçok güçlüğü ve engeli aşabiliyor. Ancak ufak bir sarsıntıda veya engelde, teslim bayrağını çekerseler birliktelik yürümez ve aile birlikteliği son buluyor.

Maddi Varlık ve Yokluk

Yağmurda ıslanan adam; her ne kadar perişan gibi görünse de üzerinde taşıdığı vakuru görebiliyorsunuz. Dağılmış, derbeder olmuş adamın halinde bile bir ağırlık seziliyordu. Ancak umudu bitip, gururu yıkılmış ve kırılmış bedbaht hali bütün bedenine yansıyordu.
Kısa zaman öncesine kadar orta büyüklükte bir tacirken, maddi gücünü kaybedince yapayalnız kala kaldı. En yakınları, dost bildikleri ve her şeyden önemlisi ailesi sırt çevirdi.

Ticaret Risktir, Sermayen Kadar Borçlanmalısın

Yıllardır ihaleyi alan firmanın alt taşeron firması olarak çalışıyordu. Mesleğinde oldukça mahir olmasının yanında güvenilir ve çalışkan biriydi. Yeni ihaleye istinaden çalıştığı firmadan yüklü miktarda siparişler geldiği için makinelerini yenilemesi gerekiyordu. Üretimi bir yıl sürecek siparişi yetiştirmesi için hem makine sayısını arttırması hem de yeni makineler alması gerekiyordu. Her ne kadar şimdi yağmurda perişan halde dursa da eskiden böyle derbeder biri değildi.

Her tacirin yaptığı gibi kredi kullanarak yeni makineler satın aldı ve eski makinelerini yok bahasına elden çıkardı. Artık siparişleri süresinde ve kaliteden ödün vermeden yetiştirebilecekti. İhtiyacı kadar elemanı da işe alarak çalışmaya başladı. Oldukça borcun altına girmesinin yanında yıllarca çalışarak, alın teriyle birikimini bu işe yatırmıştı. Yazlığı, evi, arabası, arsası derken bütün varlığın ipotek ettirmiş, yeni makineleri satın almıştı. Gerçi “Sermayen kadar borçlan” sözünü o da bilirdi. Bu yaşına kadar böyle yaparak, epey bir servet biriktirebilmişti.

Zaman geçiyor, siparişleri tamamlayarak firmaya gönderiyordu. İş yerinde çalışanlar gibi işveren de mutluydu. Kredinin dördüncü taksitini vadesi gelmeden ödemiş, keyfi oldukça yerindeydi. Ancak beklenmedik bir durum, ortalığı karıştırdı. İhaleyi alan firma aleyhine açılan dava sonucu, mahkeme ihaleyi iptal etmişti.

Beklenmeyen Hadiseler Bizi Yıkabiliyor

Söylenene göre siyasi gücü bulunan bürokrat ihaleyi başkasına verdirmek için sonuçlanmış ihaleyi bozdurmuştu. Zira ihaleyi kazanan firma onlarca yıldır ihaleyi kazanıyordu. Ve şimdiye kadar ne ürünün kalitesinde ne de siparişin tamamlanmasında sorun olmuştu. Ancak bu yeni durum ana firmayı etkilediği gibi taşeron firmaları da olumsuz etkilemişti. Zarar gören sadece taşeron firmanın kendisi değildi. Onun gibi zarar gören on bire yakın firma da bu durumdan mağdurdu.

İhale yenilenene kadar siparişler durduğu için üretim yapmanın da anlamı yoktu. Zira iç veya dış Pazar bulup mal pazarlamak bu ekonomik ortamda neredeyse imkânsızdı. Yakın zamanda ihale yenilendi ve beklenildiği gibi ihaleyi başka firma kazandı. Yılların tecrübesine sahip ana firma bu durumu kabullenmek zorunda kaldı. Kendi mağduriyeti yanında taşeronlarının da mağdur olmasına bir şey diyemedi.

Yeni satın aldığı makinelerin kredi taksiti artık ödenemiyordu. Zira bütün serveti ipotek altındaydı. Ne arabasını, ne arsasını ne de evini satabiliyordu. Kredi aldığı kurumla görüşerek makineleri elden çıkarmak istedi. Ancak hayal kırıklığına uğradı. Zira beş birim vererek satın aldığı makinelere ancak bir birimlik değer biçiliyordu. Adam için; artık deniz bitmiş, kara görünmüştü.

Ödenmeyen kredi taksitinin üzerinden 99 gün geçtiğinde ilgili kurum haciz işlemi başlattı. Varını yoğunu vererek satın aldığı makineleri yok bahasına gitti. Sadece makineleri mi gitti. Heyhat, ipotek ettirdiği bütün serveti de gitti. Oysa küçük tüccarın askerden geldiğinden beri bu yaşına kadar canıyla, dişiyle çalışarak kazandıkları saman alevi gibi bir anda yok olup gitmişti.

Her Acı Aşılabilir, Onur Kırılmazsa

Ona en ağır geleni ise hayatının birçok acı tatlı hatırasının geçtiği güzelim evinden çıkarılmasıydı. Ancak bunca sıkıntıya katlanamayan hayat arkadaşının da çekip gitmesi onurunu da kırmıştı. Hem de engelli çocuğunu bırakarak gitmesi, onu yıkacak kadar yaralamıştı.
Yağmurun altında ıslanan adam ayaktaydı ama artık yürüyecek mecali yoktu. Yorgun adam etrafına bakıyor, bir ışık, bir umut arıyordu. Elini uzatan biri, sırtını sıvazlayan biri olsaydı, yürüyecekti. Hem de bastığı yere bakmadan yürüyecekti. Canla, başla azimle yürüyecekti. Ancak ne yanında ne de arkasında kimse yoktu. Issız çölde kalmış bir kum tanesi gibiydi. Kalabalığın içinde yapa yalnızdı.

Click to rate this post!
[Total: 1 Average: 5]