Yaşlıya Hürmet İnsanlık Vazifemizdir
Yaşlıya hürmet etmeliyiz, zira onlar aciz ve yardıma muhtaçtır. Zaman zaman bazı şeylere kızarız. İstemediğimiz davranışta bulunup, istemediğimiz sözleri söyleriz. Elbette bu davranış ve sözlerimiz o anki ruh halimizden kaynaklıdır. Sakinleşip kafayı topladığımızda kırıp döktüklerimizi, saçıp dağıttıklarımızı toplamaya çalışırız. Bazen her ne kadar yaptıklarımızdan pişman olsak da kırıp döktüklerimizi düzeltemeyiz.
Bunun yanında bazı davranışımız kemikleşmiş gibidir. Bu davranışı yaparken tamamen doğalızdır. Bunun için ne rol yaparız ne de farklı görünmek için cambazlık yaparız. Konuşmamız, davranışlarımız tamamen içimizden gelir onu farklı göstermeye uğraşmayız.
Seksenini yeni devirmiş yaşlı yakınımı ziyarete gittim. Çocukları ve torunları bulunan yaşlı kadın, evinde yalnız yaşamaktadır. Hayat arkadaşını kaybedeli bir seneyi geçmiştir. Yalnızlığa kim ne kadar alıştıysa o da o kadar alışmıştır. Yerine göre televizyondaki spikerle konuşur, yerine göre genç kızlığındaki şarkıları sesli söyler. Artık evin hem reisi hem de hanımıdır. Seksen yaşında bir kimsenin, apartmanın giriş katındaki evinde yıllarca yalnız yaşadığını düşünün.
Evde her hangi bir tadilat veya cihazlarda arıza olduğunda; komşularına yaptırır. Her ne kadar çok çocuklu olsa da koca dünya da yapa yalnızdır. Oysa dört bir çevresinde ok atımlık mesafede çocukları ve torunları da oturur. Ama yaşlıya hürmet bir yana; kadın çokluk içinde yalnızlık yaşar.
Yalnız olmayan ama Yalnız Yaşayan Yaşlı
Bunun yanında yalnız kalamayacak kadar aciz yaşlılar da vardır. Oğlunun, kızının veya torununun yanına sığınmak zorundadır. Zira bir başına hayatını idame ettirmesi yaşı gereği mümkün değildir. Ama yaşlı kimseler birçok kimse için o eve ağır gelir. Zannetmeyin ki çok kilolu olduğu için ağırdır. Hayır, ne kilosu onu hareketsiz bırakacak kadar fazladır ne de özel bakıma muhtaç olacak kadar acizdir. Kendi işini kendi görecek kadar sağlıklıdır.
Bunun yanında yaşlı kimseler, yaşının verdiği acziyetten dolayı kendi başına çıkıp sokakta dolaşamaz. Zira bitmeyen bacak ağrıları vardır ve bacakları güçsüzdür. Ancak kendini zorlamadan evin içinde bastonuyla kısa turlar atabilir veya yürümeyi yeni öğrenen çocuklar gibi yavaş yavaş yürümeye çalışır. Bilir ki yürümediğinde bacakları tutulacak, daha aciz hale gelecektir. Hayat idamesi sürekli gerileyen yaşlıya hürmet ve yardım etmeliyiz.
Aynı şekilde birçok yaşlının gözde sorun vardır. Ya siyah nokta hastalığı ya da göz kanamasından dolayı görme kaybı vardır. Bir gözü görse de yaşı gereği görme yetisi oldukça azalır. Yaşını almış kişiler belli yaştan sonra ancak önünü görüp yürüyecek kadar görebilir. Tabağındaki yemeğin ne yemeği olduğunu, kâsedekinin yoğurt olduğunu zamanla fark edemez. Göz hastalığı çeken yaşlıların düzenli olarak göz muayenesi olması gerekir. Zira gözde kanama tehlikesi vardır ve kontrol edilmezse az da olsa gören göz, tamamen kapanabilir.
Birde şu kulakları yok mu? O da sıkıntıdır. Yaşlı kimsenin kulağının dibine gelip konuşmazsan seni duyamaz. Uzaktan bağırsan veya telefonun sesini dışarı vererek de olsa; çoğu konuşmayı net duyamadığı için anlayamaz. Bu yüzden de karşı tarafın sorularına, alakasız cevaplar verebilir. Bu yüzden yaşlı kimseyle konuşurken bozuntuya vermeden, tatlı ve yumuşak sözlerle geçiştirmek gerekir.
Sağlık Denen Sermaye Elbet Bir Gün Bitecek
Yaşlılık acizliktir, birinin bakımına muhtaç olmadan dahi yaşlı kimselerin hayat idamesi oldukça zordur. Canı sıkıldığında dışarı çıkıp gezemez, zira bacakları bunu kaldıramaz. Evdekilerle veya gelen misafirlerle konuşup dertleşemez, zira kulakları çok az duyar. Ne bir kitap, ne bir gazete okuyup, dünyadan haberdar olabilir.
Acaba böyle bir kimseye yanında yaşadığı ailesi nasıl davranmalıdır. Doksan yaşını geçmiş; yürüme, görme ve işitme sorunları yaşayan birinin hayatını daha fazla nasıl karartabiliriz. Oysa bizim vazifemiz sevgi gösterip, yaşlıya hürmet etmektir.
Bazı aileler bilerek veya bilmeyerek yaşlının hayatını zorlaştırabilir. Dikkat edilmediğinde kötü niyetle olmasa bile bu oldukça basittir. Yaşlı kimseler evde beslenen kedi veya benzer evcil hayvan değildir. Acıktığında önüne yemek koymak, susadığında su vermek; yaşlıya bakmak değildir.
Yeme, içme dışında yaşlı kimse yokmuş gibi davranmak, ona eziyettir. Zaman zaman yalnız kalmak her insanın ihtiyacıdır. Sessiz sedasız sadece kendi dilek ve isteğiyle bir süreliğine yalnız kalmak. Terapi gibidir, kişiyi kendine getirir. Ancak bu alışkanlık olduğunda biraz abartılı olur.
Telefonu alıp boş bir odaya çekilmek alışkanlık olduysa artık bazı vazifeler aksatılır olmuştur. Zira evde bir yaşlı kimse vardır ve onunda onunda konuşmasa da ev halkını görme ihtiyacı vardır. O yaşlıdır, konuşmasa da olur. Zaten yaşlıdır kimseden haber almasına gerek de yoktur. Zaten yaşlıdır sokağa çıkıp insan görmesine de gerek yoktur. Hâl hatır sormak veya istediği bir şeyin olup olmadığını ona sormak da lükstür. Elbette otursun bir köşeye tesbih çeksin. Yaşlı kadının yanında yaşadığı ailesinin arasına karışıp onlarla mutlu olmaya ihtiyacı yoktur. Çünkü o yaşlıdır. O zamanında hayatını yaşamış, göreceğini de görmüştür.
Elbette bu düşünce davranışlar yanlıştır. Sevgi ve hürmetin sınırı olduğu kadar, başıboşluk ve boş vermişliğin de bir ölçüsü vardır. İnsanlar istemese de üzerine düşen vazifeyi savsaklamadan yapmak zorundadır. Zira bu dünya hayatının idamesi için zorunlu ve gereklidir.
Günümüzde Gençler Yaşlıya hürmet Göstermiyor?
Bir de bilir misiniz? Günümüz gençleri çok akıllıdır, akla ve tavsiyeye ihtiyaçları hiç yoktur. Onlar her şeyi en iyi şekilde bilir hem de en doğru şekilde de yapar. Yoksa yaşını almış bir kimsenin; gençleri yönlendirmesi veya onlara fikrini söylemesi hiç doğru değildir. Zira yaşlı kimse bu yaşına kadar ne çocuk büyütmüştür, ne aile geçindirmiştir ne de gençliğinde yaşlı bakmıştır. Bu durumda yaşlıya hürmet etmek gerekli midir?
Şimdinin birçok yaşlı kadını, on sekiz olmadan köyde evlenirdi. Evlendiği günün ertesi günü de tarlaya çalışmaya giderdi. Oysa günümüz gençleri evlendiğinin ertesi günü ya balayına tatile gider ya da evinde inzivaya çekilir, bir süre dışarı çıkmaz. Kimseyle de görüşmez. Zira yeni evlidir. Büyükler saygı duyar, hoş görü gösterir.
Eskiden genç kızların, günümüz yaşlılarının en az dört çocuğu yaşasa da mutlaka bir kaç çocuğu da vefat etmiştir. Ancak sağ kalanları da dişiyle tırnağıyla gayret edere büyütebilmiştir. Köyde hayatını idame ettiremeyen birçok kimse hamile haliyle şehre taşınır. Peki, şehre geldiğinde yaşayacağı evde eşya olarak ne vardır. Siz tahmin etmeyin ben söyleyeyim.
Yatak odası, oturma odası, misafir salonu takımı, banyo takımı, portmanto, çamaşır makinası, bulaşık makinası, buzdolabı, fırınlıaygaz ve yerden ısıtmalı tesisat desem çok mu abartmış olurum.
Yoksa 1968 yılında İstanbul’da böyle bir ev düzmek zor mudur? Elbette zordur. Karnındaki çocuğunu da sayarsak dört çocukla İstanbul’a gelen aileler genelde bir odalı gecekonduya gelirdi. Veya dört odalı bir evde dört aile kalırdı. Evet, kullanabildikleri ev ancak bir odalıdır. Müstakil gecekonduya gelenlerin evi çok derme çatmadır. Ev havadar olsun diye değil de maddiyattan dolayı iki sene odanın camlarını taktıramayan aileler vardır. Açık pencereleri ancak hasırla kapatırlar. Nasıl olsa odadaki kömür sobası evi ısıtabilir. Ne yazık ki tuvalet evin dışında, bahçededir. Geceleri, çocuklar tuvalete gitmeye korksa da bu konuda yapacak bir şey yoktur.
Ebeveyn Aydınlıkta ve Karanlıkta Çalışır
Gaz lambasıyla aydınlatma olduğu için geceleri el işi yapmaya karanlık da engelliyordu. Banyo yoktur ama büyükçe çamaşır leğeni aynı zamanda banyo vazifesi de görür. Hastaneye verilecek para yoktur. Evin reisi fabrikada gece bekçisi olduğu için geceleri evde yoktur. Doğacak çocuk da tam zamanını bulur. Gece yarısı in cin top oynarken geleceğim diye tutturur. Kadının eltisi yakında oturduğu için yengesine ebelik yapar. Hamile kadın özel veya devlet hastanesinde muayene olmamıştır. Ultrason ile çocuğun cinsiyetini öğrenmemiştir. Ama her türlü tecrübelerine rağmen yaşlılar hayatı tanımaz. Bir odalı evde anne ve baba dört çocuğu besler, büyütür okuyanı okutur, evleneceği evlendirir. Zaman geçer ve ya kadının kocası ölür ya da kadın ölür kocası yalnız kalır. Eğer maddi durumu götürmezse bir daha evlenemezler.
Bir anne ve bir baba fakir haliyle çocuklarına sahip çıkıp ele güne muhtaç etmez. Köyden şehre gelen kadınların işi sadece bir odalı evinin temizliği değildir. O yıllarda bile çalışana iş, gayret edene aş vardı. Aile bütçesine katkıda bulunmak ev hanımları da çeşitli el işleri yapar. Yerine göre ipe boncuk dizer. Kazakların yanındaki iplikleri temizler, yaptığı el işlerini sırtındaki çuvalla yayan taşır. Beş kilometrelik yolu haftada iki defa sırtındaki çuvallarla gidip gelir. Eski gazetelerden kese kâğıdı yapıp, pazarda kiloyla satar. Günümüz yaşlısı, eskinin gençleri mazide çok gayret etti, çalıştı çabaladı0 çocuklarını evlendirdi. Acaba yaşlı kadın veya erkek aciz hale geldiğinde hürmeti hak etti mi?
Elbette eskiden genç olanlar için zaman akıp gitti. Yaşayan bedenler vitrindeki süs çiçeği gibi yıpranmadan durmaz. Zaman denen dişli canavar birçok eşyayı eskittiği gibi yaşlıları da yıprattı. Artık kadın acizdi ve bir çocuğunun yanında kalmalıydı. Elbette çocukları için yaptığı onca fedakârlığın karşılığı olarak değil. Dinimiz gereği bize emredildiği için bakılmalı, koruyup gözetilmeliydi. Zira bizi yaratan yaşlının bakımını üstlenmemiz için bize her hangi bir şart koşmamıştır. Sadece bakmamız gerektiğini söyleyip, emretmiştir.
Ömrünü Çocuklarına Harcayan Büyükler
Hey hat! Gel gör ki besleyip çileyle büyüttüğün çocuğunun dili bazen lâl oluyor. Kendini dev aynasında gören gençler aciz gördüğü yaşlı kadına sıkıldığında yol veriyor. Zira gençler okumuştur ve her şeyi en iyi onlar bilir. Neyin doğru neyin yanlış olduğu onlardan sorulur. Eğer bu doğrudur dediyse o doğrudur. Bu yanlış dediyse o yanlıştır. Aksini söylemeyi bırakın, düşünmek dahi zinhar hatalıdır. Yeri geldiğinde yaşlıyı çocuk gibi görüp davranışlarını hoş görür, yerine göre yaşlıyı kendine rakip görür. Ona gösterilen saygı ve sevgiyi abartılı görür. Yaşlıya hürmet etmek gerekirken, ona verilen sevgiyi çok görmek ne kadar hatalıdır.
Doksanını devirmiş aklı başında bir kimseye; hayatın zorluğunu, sahada yaşamamış gençlerin öğretmeye çalışması ne kadar komiktir. Başkalarının dertlerini dinleyen gençler, artık hayatı tanımış ve yaşamın şifresini çözmüştür. Oysa, hayatını sahada geçirmiş yaşlıların, yaşadığı tecrübe ve sıkıntıları bir bilsek. Maalesef, gençler çektiği bazı zorlukları, kendine anlatılan başkalarının dertleriyle harmanlayıp tecrübe sahibi olduğunu zannediyor.
Bazen insan sadece susar. İçinden bir ses onun yaptığının yanlış olduğunu söylese de dili söyleyemez. Zira o anda onu duyup anlayacak; kulak ve kalp kapalıdır. Hayatın zorluğunu aşmayı beceremeyenler saldırmak için en yakınındaki dala saldırır. Bu da ya evdeki yaşlıdır ya da evin hanımıdır.
Sorunun kaynağı yaşlı görüldüğünde; o evden giderse bütün dertleri bitecektir. Bırakın evdeki dertleri ülkedeki geçim sıkıntısı dahi bitecektir. Eğer yaşlı kimse bu evden bir gitse, dünya hayat pahalılığından kurtulacak, insanlar rahat yaşayacaktır. Bununla beraber her türlü hastalık bitip, sapa sağlam olunacaktır. Güneş görmeyen eve güneş girecek, gündüz dahi karanlık duran oda, aydınlanacaktır.
Bunun yanında yaşlı değil de evin hanımı hatalıysa ne olur. Elbette çok şey olur. En başta basit sorunları evin hanımı büyütür, kale gibi sağlam yıkılmaz hale getirir. Bir bardak suda fırtınalar koparır, sanki Kıyamet kopmuş ve her şey bitmiştir. Kılıçlar çekilmiş harp alanına çıkılmıştır. Basit bir “yanlış anladın” sözünü söylememek için dünya savaşının çıkmasına göz yumulur.
Sonuç ve Değerlendirme
Basit bir şeyi, çok şeye bağlıyoruz ama yanlış yapıyoruz. Oysa ne yaşlı gittiği için mutlu olunacak ne de dertler bitecektir. Geriye kırık kalpler, buğulu gözler ve duygusuz davranışlar kalacaktır. Şairin dediği gibi edep tacını hiç bir zaman başımızdan çıkarmadan yaşlıya hürmet etmeliyiz. Ancak yaşlıya hürmet ederken başka gönülleri de kırmamalıyız. Eğer sorunlar sorun değil de sorun gibi görülen türdense çözüm yolunu bulmalıyız. Elbette sorunu çözmek için sorunun ne olduğunu anlamamız gerekir. Eğer derdimiz sorun oluşturmak değilse, mutlaka bir çözümü vardır. Yeter ki durup düşünelim ama tarafsız düşünelim.