İnsanı tanımak çok kolay zannetmeyin. Uzun yıllar bir arada kalsanız da “Ben onu tanıdım” diyemezsiniz. Neden derseniz kısa hatıramızı okumanızı tavsiye ederiz. Zira ibret alınması gereken bir hikaye. Gerçi hikayenin içinde hüzün var. Varsın olsun. Kimin hayatında hüzün yok ki. Hangimiz üzülmeden, sadece tebessüm ederek yaşıyoruz.

Yurt Dışı Tecrübesi

Önce Kırgızistan’da bir buçuk seneye yakın kaldım. Görev değişikliği nedeniyle bir yıl da Kazakistan’da kaldım. Kaldım derken turistik amaçla veya görevli olarak değil. Sadece işte çalışmak ve para kazanmak için buralara geldim. İnsanı tanımak dışında gereksiz bir tecrübe ve hayal kırıklığı olsa da buralarda geçirdiğim iki buçuk sene hayatımı alt üst etti. Sonrasında ne düzen kurabildim, ne de kurulu düzenim yolunda gitti.

Engelli çocukla baba da ilgilenir
İnsanı Tanımak
insanı tanımak
İnsanı tanımak için zorluk anındaki davranışını görmek gerekir.

Kazakistan’da Türkiye’den ithal ürünlerin satışını yapan firmanın mağazalar koordinatörü de çalışmak için Türkiye’den gelen biriydi. Yaklaşık otuz beş yaşlarında mütedeyyin, halim-selim kendi halinde biriydi. Kimsenin etlisine-sütlüsüne karışmaz, işiyle evi arasında mekik dokurdu. Evliydi ve çocukları da vardı. Eşi ve çocukları da yanındaydı. Akraba evliliği olduğu için son doğan çocuğu hem bedenen hem de zihnen engelliydi. Engelli oğluna özel bakım gerekiyor buna karşılık ailesi elinden gelen çabayı gösteriyordu. Zaten insanı tanımak ancak zorluk yaşarken çizgisini değiştirmeyen, yükü başkasının üzerine atmayanları tanımakla olur.

Yazımızın kahramanı belki de bu yüzden her zaman sakin ve iyilik timsaliydi. Zira başında tedavisi olmayan bir sıkıntı vardı. Mağaza amiri, çalışan personeline karış sinirlenmez, onları kırmazdı. Bunun yanında işe yeni alınan elemanlara da oldukça yardımcı olurdu. Amirleri olduğu halde onlara karşı saygılı olur, işlerinde kolaylık gösterirdi. Benim de en yakın arkadaşım bu kimsenin emrinde çalışıyordu. Arkadaşım da her ne kadar sakin ve seviyeli durmaya çalışsa da gözleri fıldır fıldırdı. İpini koparsa veya biraz zafiyet gösterse deli danalar gibi dağlarda, bayırlarda zıplayıp duracak mizaçtaydı.

Bu nedenle hanımı amirine sık sık “Abi buna dikkat et, başı boş bırakma.” derdi. Zira arkadaş; amiri hariç tek erkek olmasına rağmen on genç bayanla aynı yerde çalışıyordu. Zira buralarda çalışan bir çok kimse yolunu şaşırıp, rotasını değiştirmişti. Bu yüzden evli hanımlar biraz tedirgin ve dikkatliydi. Neyse ki kadının içi rahattı. Eşinin amiri aklı başında, orta yaşına gelmiş, evli ve çocuklu biriydi. Herkes yoldan çıksa, bu kimse yoldan çıkmaz elemanlarına sahip çıkardı.

Zaman En İyi Mürebbidir, Acaba Öyle mi?

Kazakistan’a geleli yaklaşık bir sene oldu ve artık insanı tanımak kavramını yavaş yavaş öğreniyordum. Arkadaşla aynı firmada çalışsak da bölümümüz ayrıydı. Biz merkezde çalışıyor o ise mağazalar bölümündeydi. Yine de her akşam görüşebiliyorduk. Mağaza amiri önceleri haftada bir merkez ofise uğrardı. Gerek firma müdürü gerekse, genel koordinatörle görüşür, yeni talimatlara göre işleri organize ederdi. Merkeze geldiğinde ya müdür yada yönetim kurulu başkanı ofiste olur, sadece onlarla görüşürdü. Elbette fazla samimiyetimiz olmasa da hal hatır sorar, selam verir geçer giderdi.

Hamile Kadın ve Üç Çocuğu
Anne Olmak

Ancak son zamanlarda merkez ofise gelmesi oldukça sıklaştı. Bununla beraber müdür yerinde olsa dahi görüşeceği konu olmadığında, onunla görüşmezdi. Ofiste oturur, çay içer gereksiz muhabbetlerle kalkıp giderdi. Bazen de mesai bitip biz çıktığımızda bizimle çıkmaz, ofiste kalırdı. Zira kocaman fabrikanın sekreteri de güvenlikçisi de vardı. Yani caddedeki mağaza gibi saati gelince kapıya kilit vurulmazdı.

İşlerimiz oldukça yoğun geçiyordu. Bu hengamede yaz geldi ve birçoğumuz ailelerini memlekete izine gönderiyordu. Mağaza amiri de yıllık izin için hazırlıklara başladı. Ailesiyle izine gidecek şekilde organizasyon yapmasına rağmen son anda işlerinin yoğunluğunu söyleyerek izne gitmekten vaz geçti. Ailesinin uçak biletleri alındığı için sadece onlar gidecekti. Hanımı, bu yolculukta biri engelli üç çocuğuyla oldukça zorlanacaktır. Bunun yanında kadın hamileydi. Bu haliyle kadın için zorlu ve yorucu bir yolculuk olacaktı.

Hadi Eteğimizdeki Taşları Ortaya Dökelim

Ailesini yolcu eden mağaza amirinin şoförlüğü yoktu. Bunun için hava limanına amiri biz götürdük, dönüşte de beraber geldik. Bu ve benzeri aktiviteler sayesinde insanlarla muhatap oluyorduk. Bu sayede “İnsanı tanımak” kavramını iyice pekiştirdiğimi sanıyordum.

Son zamanlarda amir beyin huyu suyu biraz değişti, bizim de dikkatimizi çekiyordu. Zira eski mütedeyyin, sakin tavrı gitmiş, yerine genç delikanlı hareketliliği gelmişti. Bazı insanlar karda yürür ama izini belli etmez. Bu sözü çok duymama rağmen çok az şahit oldum. Sadece bir kez. En güvendiğim iş arkadaşımdan aldığım darbe beni uzun süren bir umutsuzluğa itmişti. İnsanoğlu kazık yer ve bir şekilde hazmeder. Ancak dost görünen birinden aldığınız darbe sizi çok etkiler. Elbette bunun acısını kolay kolay da unutamayız.

Mağaza amiri de beklenmedik bir şey yaptı. Hanımını gönderdiği günün ertesi günü Türk konsolosluğuna gitti ve boşanma işlemi başlattı. Aynı gün akşam üzeri merkez ofise geldi. Kılık kıyafeti değişikti. Saçları ve bıyıkları siyaha boyalıydı. Kaba tabirle sirk şempanzesine benziyordu.

Merkez ofisimizdeki sekreter oranın vatandaşıydı. Türkiye’de bir süre öğrencilik yapmış, on dokuz yaşında bir kızdı. Sekreterimiz de mizaç olarak sessiz ve sakin davranırdı. Etrafıyla fazla meşgul olmaz, sadece işini yapardı.

Kazakistan’da yaş günü ve yılbaşı kutlamasına oldukça önem veriliyor. Mağaza amirinin de bu gün yaş günüydü. Merkez ofise gelen amir selam vererek yanımızdan geçti ve sekreterin masasının önündeki misafir koltuğuna oturdu. Sekretere tebessüm ederek, tatlı tatlı konuşmaya başladı. Duruşundaki o ağırlık, o ağır abi tavrı yoktu. Liseli ergenler gibi gülüşerek konuşuyorlar, bu arada sekreterde ofisten çıkmak için eşyalarını topluyordu. En nihayetinde mesai saati bitmiş ve diğer personel de işyerinden yavaş yavaş çıkıyordu. Sekreter kız da çantasını aldı. Mağaza amiri de oturduğu yerden kalktı. Otuz beş yaşındaki orta yaşını deviren adam, on dokuz yaşındaki sekreter kızın elinden tutarak, beraberce ofisten çıktılar.

İnsanı Tanımak Kavramını Unutabiliriz

Gördüklerim karşısında, koridora bakan camlı odamda dağılmış bir şekilde koltuğa yığıldım kaldım. İki çalışan, odanın önünden el ele tutuşup geçip gittiler. Elbette insan davranışında hür(erkin)dür. Eleştirmek veya doğrulayıp, yalanlamak bize düşmez. Ancak elimize insaf terazisini alarak ve sorumluluğumuzun bilincinde olarak davranışımızı tartmalıyız. Her şeyi yapabiliriz ama önemli nokta, yaptığımızın doğru mu yanlış mı? Olduğunu sorgulamamız gerekir. Her ne olursa olsun bir kimsenin üç, hatta dört çocuğunun sorumluluğunu eşinin üzerine atması ne kadar doğrudur. Elbette hayat denen dikenli yolda yürüyeceğiz, ancak bizim payımıza düşen sorumluluğu veya sıkıntıyı başkasının üzerine atmak insafsızlıktır. Haddi aşmak, şerefli mahluk olmaktan sıyrılmaktır.

Click to rate this post!
[Total: 0 Average: 0]